9 Eylül 2014 Salı

"ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR" NE DEMEK?... Mustafa Nevruz SINACI

Adalet (barış), Millet İradesi ve Üstünlük & Adalet Mülkün Temelidir; Ne Demek?.., Mustafa Nevruz SINACI

Adalet (barış), Millet İradesi ve Üstünlük 
Mustafa Nevruz SINACI
            Adı “Adalet ve Kalkınma” olan partinin olağanüstü büyük kongresinde, hatipler adeta haykırıyor, başta Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) olmak üzere, Cumhuriyet Baş Savcıları dâhil bütün adalet ve hukuk cihazı camiasına telkin, tembih ve tehdit dolu mesajlar göndermekte birbirleri ile yarışıyorlardı!.. (Ankara, 27 Ağustos 2014)
Onlara göre: Hiçbir şey (güç, kuvvet veya erk) millet iradesinden üstün olamazmış!.
Özellikle, 27 Mayıs sonrası ve bizatihi 27 Mayıs’ın (12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve sair post modern darbe, sulta/cunta, vesayet kalkışmalarının) henüz yargılanmadığı; Şahsi ahvaller dışında (Nürmberg Mahkemeleri gibi), bütün olayın maşeri vicdan (HÂKİM) önüne çıkartılıp sorgulanmadığı bir Türkiye’de, bu söz çok iddialıdır. Mübalâğalı, ağdalı, abartmalı ve belli ki “icraattan dolayı duyulan rahatsızlıklardan mütevellit”, aba altından sopa gösterme amacına matuf bir söylem kabilindendir!..
Esası demagoji, hayal ve ütopyadır.
Zaten de öyle algılanmıştır…
Yine de gelin, bu iddia ve ihtirasın mümkün olup olamayacağına bir bakalım:
Ancak burada, öncelikle millet iradesinin tezahür biçimi son derece önemlidir.
Medeni ülkeler ve yerleşik, kurumlaşmış namuslu-dürüst, ilkeli-onurlu, sorumlu-soylu ve saydam demokrasilerde “bire/bir” yani, doğrudan vekâletle temsil hakkı verilmiş bireylere Millet Vekili denir. Doğrudan seçmen tarafından önerilerek, tayin ve tespit edilmemiş kişinin milleti temsil hakkı yoktur. Bu ve mümasil (benzer) kişiler ancak patronları, parti sahipleri ve icabında dâhil oldukları “saadet zincirinin” menfaatlerini temsil ve ilzam ederler…
Dolayısıyla Milletin değil; Vesayetin vekillerine parlamenter denilir.
Son elli yılda bu usul-esas ve kriterlere uygun olarak: Namuslu, dürüst, demokrat ve şeffaf usullerle seçilmiş, gerçek bir “MİLLET VEKİLİ” var mı acaba?. Malûm sürece dair tarihte yazmıyor. Bilen varsa beri gelsin!.. Velev ki, Milletvekilleri bu esas ve usullere uygun seçildi. Millet tercihinin eseri, şaibesiz vekiller ve “devlet idaresinde millet iradesinin” tecelli unsurları oldu. Bu takdirde adalet’in üzerinde ve adalete rağmen bir irade ortaya konulabilir mi? Müştereken Meclis dahi adalete aykırı bir karar alabilir ve uygulamaya sevk edebilir mi?
Cevap: Kesinlikle HAYIR, asla ve kat’a mümkün olamaz’... 
Tam burada bir hatırlatma yapayım:
Bu gün 1 Eylül Dünya Barış Günü (01 Eylül 2014) 
Barış öyle bir kavramdır ki; Sadece Adalet hüküm sürdüğünde gerçekleşir.
Bir ülke, aile, kabile, kurum veya dünyada Adalet yoksa Barış yoktur. Ülkenin bütün kurum ve kurulları ile hayatın her alanında adalet yoksa sadece zulüm, eziyet, işkence, gasp, irtikap, terör/tedhiş ve sömürü vardır. Nizamı âlemde; Daha açık ve doğru bir tanımlama ile evrensel hukukta; Haklı, doğru-iyi ve dürüstlerin güçlülüğü>meşruiyeti esastır. Özellikle vahşi batının ‘şeytani kuramı’ olan “insan insanın kurdudur” itikadında ‘güçlülerin haklılığı, hâkimiyeti ve meşruiyeti’ esas olmakla beraber; Bu yol, meslek veya meşrep orijinal/objektif İnsan (canlı) Hakları, Adalet, adalet ahlâkı ve hukuka kesinlikle aykırıdır.
Amma lâkin (sözde) Müslüman âlemin içine düştüğü gayya çukuru; Nefret, ifrat, hırs, ihtiras, zaaf, fetret ve “kifayetsiz muhterisler” ile millet iradesini “sahtecilik, yalan ve hileyle” gasp ederek hükümferma olan kripto tiranlar dolayısıyla, yüzler Kâbe’den batı’ya çevrilerek; Adalet, hakikat ve faziletin nuru, kötülük ve kul hakkının karanlığına iblâğ olmuş (dönüşmüş) bulunmaktadır. Bunun anlamı:
Şu anda dünyada özgür, hür ve hükümran bir İslâm ülkesi yok demektir.
Oysa, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu 1923 yılında, başta İran olmak üzere; Afganistan ve Türkiye hür, bütünüyle özgür ve hükümran (egemen) ülkeler idi!..
İşte günümüzün fotoğrafı budur.    
Peki, “ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR” ne demek?
***
Adalet Mülkün Temelidir; Ne Demek?..
Mustafa Nevruz SINACI   
            Önce “Adalet” ne demektir? ADALET: Hak (Rab) kanunlarına, yani evrensel hukuk kurallarına uygunluk.. Herkese hakkını vermek, lâyık oldukları muameleyi yapmak, haksızları terbiye etmek; Suçluları mutlaka cezalandırmak, zulüm yapmamak, saygı, insaf ve merhamet sınırları dâhilinde insanları idare, barışı koruma, ekolojiyi himaye ve devleti idame etmektir.
Adalet kelimesinden türeyen Mâdelet=adaletli olmak; Kelimenin kökeni olan Dâd ise, Cenab-ı Hakk'ın emrini, emrettiği şekilde tatbik ve suçlu üzerinde icra etmek anlamında olup; Uygulamada “Hak sahibine hakkını vermek” ve “haksız, zalim ve bilumum suçluları te'dip ve terbiye, ta'zip ve tecziye (cezalandırmak ve ıslah) etmek anlamına gelir.
Ayrıca “Evrensel Adalet”, “İlâhi Adalet” hükmündedir. Halkı ve devleti idare, hukuku (kurulu düzeni) idame ile görevli, bizzat halk tarafından (aracısız/dolaysız) seçilmiş vekillerin meşruiyeti ile buna dayalı Yargı erk’i ve hükümetlerin meşruiyeti de adaletle kaimdir. Yargı, tam bir tarafsızlık ve bağımsızlıkla adalet üretemiyorsa, “gayrimeşru” demektir. Ne pahasına olursa olsun Meclisin bu zulmü düzeltmesi zorunludur. Görev hükümete değil Meclis’e aittir.
            Hükümetler de aynen mahkemeler gibi; Karar, icra, iş ve işlemlerinde adil olmaya, hak ve adalet üzere hareket etmeye mecburdur. Adil olmayan hükümeti def ile öncelikle ve evvelâ muhalefet görevli-yetkili ve sorumludur. Paralelinde adalet cihazı, Meclis ve nihayet ordu! Şu kadar ki adil olmayan hükümete itaat caiz değildir. 
Kuramın Arapça aslı “El-adlü esâsü’l-mülk”tür. Türkçede ‘mülk’ kelimesi ‘Mahkeme kadıya mülk değil’ söylemindeki gibi genellikle taşınmaz (gayrimenkul) anlamında kullanılır. Oysa Arapçada hükümran devlet, müstakil düzen, ülke, egemenlik, iktidar, saltanat, özgürlük anlamlarına gelir. Yani ‘Adalet mülkün temelidir” sözüyle özellikle ve ağırlıkla kastedilen: “Devletin veya düzenin esası adalettir.” Hükmü, hayati unsur ve evrensel gerçeğidir.
            Bu gerçek, Mecelle, Sosyoloji, Felsefe ve Siyaset Bilimi disiplinleri gibi objektif ilmî kaynaklar ve medeni siyaset normunda açıklandığı ve tanımlandığı üzere: Meclis (YASAMA) nezdinde.; Millet Vekillerinin ortak ve mutlak sorumluluğu altında; Adalet cihazı (YARGI) “tarafsız ve bağımsız”; Hükümet (YÜRÜTME) ise, sadece Anayasa ve Anayasaya kesinlikle uygun olmak koşuluyla Yasama ve Yargı Kararlarını uygulamakla memur ve mükellef olup; Kuvvetlerin her biri, devlet içinde “nevi-i şahsına münhasır” erklerdir. Şu kadar ki: Yasama kendine amir; Yargı ve yürütme ise Yasamaya bağlı kurum ve bağlı kuruluşlar hükmündedir.
            Yani: Tepeden-tırnağa, tabandan zirveye/çatıya, devlette adalet hâkim ve hükümferma olmadıkça; İnsani, hukuki, ahlâki ve medeni bir devletten söz edilemez. Devlet, Demokrasi, Cumhuriyet ve Lâiklik “olmazsa olmaz” kabilinden özgün kurallar bütünüdür. Hükümetler sadece ve yalnızca bu düzeni geliştirmek, iyileştirmek, mükemmele ulaştırmak;  Daha kavi, sağlam ve mükemmel kılarak “haklıların güçlülüğü, iyi insan ve iyi vatandaşların” mutluluğu yönünde yükseltmek için Meclisle ortak çalışarak görev yapmak zorunda ve durumundadırlar.  
            ‘Esas’ kelimesi için seçilmiş olan ‘temel’ yanlıştır. Çünkü bir ‘toplumsal sözleşmenin’ devlet ve adalet temelinde teşkili önemli olmakla beraber; Asıl şart adalet ve hukukun devlet binasının “temelden, tavana bütün huzme ve hücrelerine” nüfuz etmiş bulunmasıdır.
Adalet, devlet temelinde mevcuttur” biçiminde bir iddia ve telâkki ile otaya çıkılıp; hükümet işleri “kitabına uydurulmak” kabilinden sevk, idare ve idame olunamaz. Söz, kuram ve kural’ın sahibi olan Hz. Ömer’in anlayışına göre “adalet bir devletin temelinde olduğu gibi tepesinde de, yani her zerresinde mevcut olarak fiilen hayat ve vücut bulmalıdır.
Adalet temeli üzerine bina edilen kurum ve kuruluşların çatısında zulüm yaşanırsa, o binada adaletin varlığından söz edilemez. Halkın idaresiyle iştigal edip; En az Hazreti Ömer veya aynı dönemin “putperest İran Kisrası Nûşirevan” kadar adil olamayan Amirler ile; “Adaletsiz amirler karşısında dilsiz şeytan kesilen Âlimler” manâ itibarıyla sadece bir Köpek hükmündedirler. Biline… Netice olarak:
            Adaleti Meclisler tesis; 
         Yargı cihazı temin ve 
         Hükümet’ler ifa ve icraya mecburdur. 

Adalet (barış), Millet İradesi ve Üstünlük & Adalet Mülkün Temelidir; Ne Demek?..,

AKP'NİN UTANCI; YARGIYA RÜŞVET!..
adalet (?!..) bakanı, bekir bozdağ
Zammın miktarı belli oldu!
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ Hakim ve Savcılara seyyanen 1155 lira zam yapılacağını açıkladı.
(www.milliyet.com.tr, 09 Eylül 2014 – Salı)
Adalet Bakanı bekir bozdağ, ilk derece mahkemelerindeki tüm hakim ve savcılar ile Yargıtay ve Danıştay üyelerinin maaşlarında bin 155 lira artış yapılacağını, böylece, mesleğe yeni başlayan hakimlerin maaşının 3 bin 986 liradan 5 bin 141 liraya çıkacağını bildirdi.
Bozdağ, Ankara Hakimevi'nde düzenlediği basın toplantısında, hakim ve savcıların özlük haklarına ilişkin çalışma hakkında bilgi verdi.
Hazırlanan yasa taslağını yarın Parlamento'ya sunacaklarını belirten Bozdağ, Ekim ayı içerisinde Genel Kurul görüşmelerinin büyük ihtimalle tamamlanmış olacağını söyledi.
Teklif içerisinde hakim ve savcıların maaşlarında önemli ölçüde iyileştirme yapacaklarını dile getiren Bozdağ, "İlk derece mahkemelerinde görev yapan hakim ve savcılar ile Yargıtay ve Danıştay üyelerinin maaşlarında bin 155 lira tutarında seyyanen artış öngörülmektedir. Bu maaşı yüksek olanlara biraz az, maaşı düşük olanlara oran itibariyle daha yüksek yansıyacaktır. Mesleğe yeni başlayan hakim ve savcılar şu anda 3 bin 986 lira maaş alıyorlar. Bunlar 5 bin 141 Türk lirası maaşa çıkacaktır" dedi.
Hakim ve savcılara verilen bazı disiplin cezaları içi af, bazıları için yeniden inceleme imkanı getirileceğini anlatan Bozdağ, "14 Şubat 2005 tarihi ile 01 Eylül 2013 tarihleri arasında işlenen eylemler sebebiyle uyarma, aylıktan kesme, kınama ve kademe ilerlemesinin durdurulması cezaları için af getirilmekte. Derece yükselmesinin durdurulması ve yer değiştirme için de HSYK Genel Kuruluna kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 60 gün içinde yeni bir başvuru imkanı tanınmaktadır" diye konuştu.
Bozdağ, meslekten ihraç için yargı yoluna başvuru imkanı getirildiğinden bu cezanın kanun kapsamı dışında tutulduğunu kaydetti.
Savcıların asliye ceza mahkemelerindeki duruşmalara çıkmamasına ilişkin de bir adım attıklarını belirten Bozdağ, bu konudaki talepleri dikkate alarak 1 Eylül 2019 tarihine kadar cumhuriyet savcılarının soruşturmaları daha etkin yürütmesi ve istinaf mahkemelerine kaynak sağlanabilmesi amacıyla asliye ceza mahkemelerindeki duruşmalara çıkmamasını öngören bir düzenlemeye teklifte yer vereceklerini bildirdi.
İdari yargı hakim ve savcılarının hukuk fakültelerine sınavsız girebilmelerine imkan tanınacağını da anlatan Bozdağ, "Buna göre idari yargıda görev yapan hakim ve savcılar ile Danıştay üyelerinden hukuk fakültesi mezunu olmayanlara sınavsız olarak hukuk fakültelerine kayıt yaptırmanın yolu açılmaktadır" dedi.
Bozdağ, daha önce meslekte 10 yılını dolduranların bu düzenlemeden yararlanmasını öngördüklerini ancak Danıştay Başkanı ve hakimlerden gelen talepler üzerine bunu 5 yıla indirdiklerini bildirdi.
Bekir Bozdağ, hakim ve savcıların uygun şartlarda silah satın alabilmeleri konusunun da kanuni dayanağa kavuşturulacağını söyledi.
Daha önce idari bir tasarruf olarak bu imkanın sağlandığını anımsatan Bozdağ, bu adımı yasal güvenceye kavuşturacaklarını kaydetti.
Yargıtay tetkik hakimlerinin kürsüdeki görevlerine dönebilmelerinin kolaylaştırılacağını aktaran Bozdağ, şu anda ancak 10 yıl tetkik hakimi olarak görev yapanların kürsüye dönebildiğini, öngörülen düzenlemede 2 yıl görev yapanların HSYK'ya müracaatla kürsüye dönebileceğini belirtti.
Adalet Akademisi Kanunu ve Noterlik kanununda da bazı teknik düzenlemelerin teklif içerisinde yar alacağını anlatan Bozdağ, hakim ve savcı olarak görev yapan personele iyileştirme öngörüldüğünü söyledi. Bozdağ, bir soru üzerine, teklifin HSYK seçimi için bir yatırım olduğu eleştirilerinin "kara propaganda olduğunu" kaydetti.

17 Temmuz 2014 Perşembe

-OYMAPINAR İÇİN “GEREKÇE” BEKLENİYORMUŞ -ACAR: “OYMAPINAR’I NE ZAMAN GERİ ALACAKSINIZ?” -BAKAN ŞİMŞEK: “ANAYASA MAHKEMESİ’NİN GEREKÇELİ KARARI BEKLENİYOR”

-OYMAPINAR İÇİN “GEREKÇE” BEKLENİYORMUŞ
-ACAR: “OYMAPINAR’I NE ZAMAN GERİ ALACAKSINIZ?”
-BAKAN ŞİMŞEK: “ANAYASA MAHKEMESİ’NİN GEREKÇELİ KARARI BEKLENİYOR”
             CHP Antalya Milletvekili Av. Gürkut Acar, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı doğrultusunda, Oymapınar Barajı’nın geri alınmasını TBMM’ye taşırken, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararının henüz Resmi Gazete’de yayınlanmadığını belirtti.
CHP’li Acar’ın önergesini yanıtlayan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Oymapınar HES’i işletme hakkına sahip Eti Alüminyum A.Ş.’nin özelleştirilmesiyle ilgili Danıştay’ın iptal kararları üzerine, kararların yerine getirilmesi için alıcı aleyhine dava açıldığını belirtti. Dava sürerken 6300 sayılı Kanun çıktığını ve Bakanlar Kurulu’nun mahkeme kararlarının uygulanmaması yönünde karar aldığını kaydeden Şimşek, “Eti Alüminyum A.Ş. ile ilgili olarak açılan iade davasından vazgeçilmiştir” dedi.
Acar’ın 6300 sayılı kanunun iptali ile ilgili sorusu üzerine de Şimşek, Anayasa’nın 153’üncü maddesinde iptal kararlarının gerekçe yazılmadan açıklanmayacağının düzenlendiğini belirterek “Anayasa Mahkemesi’nin 6300 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemenin iptal edildiğine ilişkin gerekçeli kararı henüz Resmi Gazete’de yayınlanmamıştır” dedi.
TORBA İLE YİNE AF
            Bakan Şimşek’in yanıtını değerlendiren Acar, “Türkiye’de özelleştirme işlemleri, yargının etki edemediği, mahkemelerin denetim yapamadığı alan haline getirilmiştir. Bakan Anayasa’nın 153’üncü maddesini kendisine dayanak yaparak, gerekçeden söz ediyor ama yine aynı Anayasa’nın 138’inci maddesini görmezden geliyor. Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.
Buna rağmen, yıllardır Oymapınar geri alınmadı. TBMM’de bugünlerde görüşülen torba tasarıya yine madde koydular. 6300 sayılı Kanun ile Danıştay kararını çiğnemişlerdi, şimdi de Anayasa Mahkemesi’nin kararını çiğnemek, paspas yapmak için torba tasarının 112’nci maddesi ile yeni düzenleme yapacaklar. Cengiz İnşaat, mahkeme kararları uygulanmadığı için bedava aldığı Oymapınar üzerinden 1-1.5 milyar TL, eski parayla 1.5 katrilyon lira parayı cebe atmıştır.
Şimdi bu paralar Cengiz İnşaat’ta kalsın diye kanun yapılıyor. Milletten yana olmak bu mudur? Milletin parasını yandaşın cebine doldurmak mıdır milletten yana olmaak? Bunların hesabı er geç sorulacaktır” dedi.

15 Temmuz 2014 Salı

HÜSEYİN HAKKI KAHVECİ YAZDI... "TÜRKİYE'Yİ SARSACAK KİTAP" !!!...

Kahveciden, "Türkiye’yi sarsacak" kitap!!!...
21.Yüzyılda seçimler meşru gerçekleşti mi?
Hüseyin Hakkı Kahveci’nin yeni kitabı "Yüzyılın hilesi sandıktaki hülle" TOGAN yayınlarından çıktı.
Türkiye'nin son on iki yılında gerçekleşen seçimleri inceleyen Hüseyin Hakkı Kahveci, seçimleri ve siyasi partilerle beraber iktidar meşruiyetini tartışmaya açtığı kitabı, 18 Temmuz Cuma günü aynı anda AVRUPA VE TÜRKİYE'de kitapçılarda satışa çıkacak. Kitap SANDIKTA HÜLLE VE MEŞRUİYET tartışmalarını beraberinde getirirken seçim güvenliği bundan sonra tüm siyasi partiler tarafından daha dikkat çekici bir konu olacak.
Kitap, Türkiye ve Avrupa’da onlarca seçkin kitapevlerinin raflarında 18 Temmuz’dan itibaren yerini alacak. “Yüz yılın hilesi sandıktaki hülle” kitabını satan kitapçılar ise; D&R, Babil, Vatan Kitap, İdefix, Prefix, Pandora, Yem Kitap, Kitap Denizi, Kitap Ağacı, Yazarlar, Kibo, Kuzey Kitapevi, Simurg, Osen Kitap, hepsi burada.com, Kitap kitaba gibi birçok ünlü kitapevi raflarında yer veriyor.
KİTABIN TANITIM BÜLTENİ ŞÖYLE:
Zaruret hâsıl olunca hülleyle iktidar olursan, muktedir olamazsın. AKP 21.Yüzyılın başında Türkiye Cumhuriyetine hükümet eden parti olarak iktidara geldi. Mühim olan “iktidar olmaksa” her şey mubah… Aklınıza ne gelirse, Demokrasi tramvayına binildi mi inmemek gerekiyordu. Her seçim AB normları, o yasaları bu yasaları adı altında AKP'ye kanun kılıfıyla kazandırılan seçim ortamı yaratıldı.
BİZ BU FİLMİ 12 YIL’DIR SEYREDİYORUZ
Biz bu filmi 12 yıldır seyrederken, 30 Mart gecesi film koptu. Her şey o kadar aleni yapılıyordu ki geçmişe dönüp bakınca şu soruyu sormak gerekiyor 2002-2014 yılları arasında yapılan tüm seçim ve referandumlarda 30 Martta yaşanan şaibe ve hilelerin hiç birisi yaşanmadı mı? 
EVET, SANDIKTA HÜLLE VAR
Bu kitapta yaşanıp yaşanmadığını ele aldık. Anladığımız şu ki sandıkta hülle var. Türkiye'de seçimlerde hile ve şaibe yaşandığına artık Türkiye'nin %50sinden fazlası ve bunun yanında tüm Dünya ABD, AB, NATO ve diğer birçok ülkenin uzmanları inanıyor. Bizde bu hilenin, şaibenin izlerini takip ettik.
TÜRKİYE İÇİN ADALET
Türkiye’de seçimler bu kitaptan sonra daha adil yapılacak. Seçimlerde yaşanması muhtemel birçok hile, hülle bundan sonra yapılamayacak. Dönüp geriye baktığımız zaman hiçbir şey için geç değil.

9 Temmuz 2014 Çarşamba

Antalya Milletvekili Av. Gürkut ACAR'ın TBMM Başkanlığına verdiği soru önergesi

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞI’NA

Aşağıdaki sorularımın Adalet Bakanı Bekir Bozdağ  tarafından yazılı olarak yanıtlanması için gereğini arz ederim.                                                  
                                                                                   Av. Gürkut ACAR
                                                       Antalya Milletvekili
Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanlığı Cumhurbaşkanlığı seçimi için birinci ve ikinci turları için 73 milyon 849 bin 80’er adet oy pusulası bastırmak için ihaleye çıkmıştır. YSK aynı ihale duyurusunda referandumda kullanılmak üzere 73 milyon 849 bin 80 adet birleşik oy pusulası için de ilan verdiği görülmektedir.
1-Yüksek Seçim Kurulu’nun konusu ve tarihi belli olmayan referandum için oy pusulası bastırmasının gerekçesi nedir? YSK neye hazırlık yapmaktadır? YSK’nın olasılık üzerine hazırlık yapması olağan bir durum mudur?
2-Türkiye’de yakın bir tarihte referandum yapılma ihtimali mi söz konusudur? Cumhurbaşkanlığı seçiminin hemen ardından referanduma mı gidilecektir? Bu referandumun konusu ne olacaktır? Bakanlığınızın bu konuda bir bilgisi ve hazırlığı var mıdır?
3-Bakanlığınız ya da Hükümetinizin Anayasa değişikliği için çalışması var mıdır? Varsa konusu nedir? Başkanlık sistemine geçmek için çalışma yapılmakta mıdır?

6 Haziran 2014 Cuma

CUMA ALİ NAİLİ ERDEM (Maarif Bakanı) ::: KONFERANS ::: "İNSAN"...

"Sen Tanrısın!.." İNSAN...

Şair-Yazar, Maarif Bakanı: Ali Naili ERDEM
Düşünce adamı, eski Sanayi ve Milli Eğitim Bakanı yazar "ALİ NAİLİ ERDEM"in geçen hafta içinde AHMET YESEVİ VAKFI’nda yaptığı “İNSAN” konulu sunumunu değerli okurlarımıza aynen sunuyoruz.
İNSAN
Ali Naili Erdem
Size anlatacaklarım asırlardır konuşulan ve yine asırlarca konuşulacak olan İNSAN konusudur. İnsan evrenin en karışık meselesidir. Ben sizlere mini minnacık bir damla sunacağım.  Aleksi Carrey  “İnsan ki o meçhul"  diyor. İslam “insan ki o mesul” diyor. Bilim hem bu meçhulü ve hem de evrenin  yaradılışını çözememiştir.
Yorumlar var. Efsaneler var. Bizler baştaki meçhulle, sondaki bilinmezin arasındayız. İlk atamız dünyaya nereden geldi bilen yok.
Hint efsanesine göre önce karanlık ve sessizlik vardı. Tanrı karanlığı ve sessizliği sevmedi, ışık ve ses sadır oldu. Bu ses ne ısırgan otu gibi vücudu dalayan, ne sülük gibi hoşgörüyü emip yok eden ne balyoz gibi beyine inen ve ne de gönlü kırıp döken bir sesti.. Herkesin bir sıcak, bir dost sese gereksinimi  olması nedeniyle O ses Sevgi doluydu. Muhabbet  doluydu. Dostluk doluydu. Merhamet ve şefkat  doluydu. O ses iyiliğin, güzelliğin ve mutlak  hakikatin peşinde olan sesti. Yaradan bunlarla mutlu oldu. Ve evren gerçekleşti.
Bilim adamları büyük patlamanın sonunda evrenin yaratıldığını deneyle ispatlamak için İsviçre de bir müthiş deneyi gerçekleştirdiler. Ve TANRI PARÇACIGINI bulduk dediler. Deney Avrupa Nükleer merkezi CERN de yapıldı. Deney yapılan salonların bütün duvarlarında "Nereden geldik: Nereye gidiyoruz" yazılıdır. Bizde devlet olarak bu çalışmaların içindeydik. Ancak son zamanlarda çıktık.
Neden çıktığımızı anlamak mümkün değil. Tasavvuf, Tanrı görünmek istedi ve kendi güzelliklerini sergileyerek o güzelliklerin içinde kendini seyretti yorumunu getiriyor. Yani tüm kainat insanın içinde insanda o kainatın içindedir. Kısaca bütün evren onun yansımasıdır.
Nur ve Evrendir. Adem evrenin kendisidir. Yani görülmeyenin görünür halidir. Eşref Rumi Hazretleri "Biz evreni aşk ve dostluk üzerine yarattık" buyuruyor. Aşk ve dostluk sözcükleri sonsuz hazineleri bünyelerinde taşıyan efsunlu sözcüklerdir ilahi bir sarhoşluk olan aşkta secde edenle, secde edilen tevhit olur. Ve sonsuzluk ancak aşkla kazanılır. Bu sebepledir ki ibadetlerin en güzeli aşktır.
Nurettin Topçu hoca "Aşk, varlığı var kılan iksirdir." diyor. Mevlana "aşk olmasa dünya donar. Âşık ol ki canlı kalasın" anlayışını yaşam felsefesi yapmıştır.
Bir adım daha ileriye atarsak orada Mecnun'un Leyla'nın sokağından gelen köpeği kucaklayıp
yüzünü gözünü öptüğünü görürüz. Aşktan ve sevgiden yoksun olanlar bir müddet toprağın üzerinde bağrışırlar, tepinirler, dövüşürler ve boğuşurlar ta ki toprağın altına girinceye
kadar. Orada yok olup giderler.
Her iki dünyayı yaşanır kılan aşk, sevgi ve dostluktur. Bunu bilenler insaniyetin, insanlığın
merdivenlerinden yukarılara yükselirler. Bilmeyenlerse böceksi yaşamlarını noktalarlar.
Goethe "Kinleri ancak sevgiyle yeneriz" diyor. Sevmek gerçek yaşayıştır. Sevgisi olmayan
hakikate ulaşamaz. Cennet, cehennem sözcüklerindeki cehennem sevgisizliğin adıdır.
Sevgi insanların birbirlerinin yüzüne bakmaları değildir. Birlikte ayni yöne bakmalarıdır. Unutmayalım ki sevgi yüzlerin ve gönüllerin pasını siler. Doğrusu çocuğuna inanç ve sevgi aşısı yapmadan hayata salanlar Dünyamızın ilk ve en gaddar zalimleridirler.
Ancak ne yazıktır ki uygarlığın bu noktasında insanlar hala silahların yerine sevgiyi koymamıştır.
Anlaşılan o ki silahların peşinde koşanlar sultanlığı bırakıp hizmetkârlığın peşinde koşanlardır. Dostluğa gelince, dostluk ruhun derinliklerinden gelen bir özveri ve bir sevgi kaynağıdır. Dünyamızda ender olarak rastlanır. Hazreti Yusuf'a kardeşleri bile dost olmamıştır.
Kalenderoğlu "Gün akşamlıdır. Çıkası bir can için kişi dostunu ele vermez" der.
Ozan Aşık Veysel "Bir dost bulamadım / Benim sadık yarim kara topraktır." mısralarında sesini duyurmuştur. İmam-ı Cafer “Yüz dostun varsa doksan dokuzunu terk et. Biri ile de sık görüşme" derken Epikür "Dostluktan daha büyük zenginlik yoktur" demiştir.
Bir örnek vermek gerekirse: Ashabı kiram "Ya Muhammet size bu akşam suikast tertip ettiler sizi yatağınızda öldürecekler deyince Hazreti Ali Ya Muhammet müsaade et bu akşam yatağınızda ben yatayım "demiştir. Dostluk ve dost budur işte. Canı azizinizi aziz kıldığınız dostunuz için verebilmektir.
"Yirminci yüz yıla barış ve huzur yılı olarak baktık. Ve dedik ki on dokuzuncu yüz yılın o korkunç dünya savaşları ve ölümleri ve işkenceleri artık mazide kalmıştır. Olmadı Ve insanlar el ele verip mutluluk şarkılarını yine söyleyemediler.
Şimdi Dünyanın birçok yerinde insanlar bir kâbusu yaşar gibidirler. Oralarda hiç kimse sevgiden söz etmiyor. Herkes adeta bir kin kışkırtıcısı… Adeta ali kıran baş yaranlar dönemidir. Sükunetin, zeminlerinde varlıklarını sürdürenlerin, kavgasız, nizasız bir ortamı var edenlerin de başına gelmedin bela kalmıyor. Peki nedir İNSAN? Yüzlerce tarifi var. İslam "İnsan imandır" diye açıklıyor.
Hint kutsal kitapları Upanişatlar "Sen Tanrısın" diyor. TANRI…
Beyaziti Bestami "Bana şükürler olsun" demiştir. Yahya Kemal "Bir sır gibiyiz az çok ilah
olduğumuzdan" mısraındadır.
Kuantum bilimsel bir izahla "Birbiriyle sonsuz saniyede haberleşen ve etkileşen atomlardan
oluşmuş varlıktır" diyor insan için. "Her parça bütünden ayrı değildir. Parça bütünün bilgisini taşır. Parçanın başına gelen bütünün başına gelir. Ve evren yaratıldığından beri bir tek atom yok olmamıştır" diyor.
Hallacı Mansur "Beni gören, onu görür. Onu gören ikimizi birden görür" Ken'an Rifai Hazretleri "İnsan göklere yükselmek için yere gönderilmiş bir Tanrı parçasıdır "demiştir.
Nietzch "İnsan maymundur Tanrı olmaya yöneldi" diye- tanımlamıştır. O gün bugündür bir çok düşünür dünyamızdaki buhranları, sakatlıkları, felaketleri bu anlayışa bağlamaktadır. Tanrı'nın yerini insan alınca her yer bozuldu diyorlar.
Büyük sözlüklerde insan "iki elli, dik duran, konuşan akıl sahibi memeli "olarak tanımlanıyor.
Akıl sahibi olma düşünce yeteneğine sahip  olmaktır. Düşünme zahmetine katlanmayanların
malzemesi küfürdür. Ve eğer insan söylendiği gibi eşrefi mahlûk ise edebin zeminlerinde var olan kelimelerle konuşur: Devlet adamı argo konuşmaz. Çürümüş, kokuşmuş kelimelere itibar etmez. Malum sokakların havasından uzak utanma duygusu olan kelimelerle konuşur.
Böyle konuşmazsa ne olur diyebilirsiniz. Hemen söyleyeyim devlet onurunu kaybeder. Bu kaybediş para kaybetmeye benzemez. Onurunu kaybeden devlet ciddiye alınmaz.
Ogüst Kont insanı "Toplum prizmasının zirvesidir" diye noktalamış. Hangi zirve? Dünyanın birçok yerinde eşya bile değil. Demokrasinin olmadığı ülkelerde ise esamisi okunmaz. Mutfaktaki tuzluktan bile değersizdir.
Paskal "insan düşünen bir kamıştır." Bu noktada “Mevlana'yı hatırlamamak mümkün mü?” Duy şikâyet etmede her an bu ney" mısraıyla başlar Mesnevi.
Ney, yani kamış yani ruh ve mana dünyasının sesi... Yani düşünce ikliminin armonisi... Düşünce insanın haysiyetidir. Düşünceyi yasaklarsanız insan ya bir salyangozdur ya da bir tahta parçası. Düşüncenin yasaklanması demek mezarlıklardan gelecek sesi beklemektir. Mezarlıklar ise ses vermez. Ve eğer düşünce bir dikenli taç haline gelmişse korku imparatorluğu insanların boğazına yapışır.
PYTHAGORAS "İnsan düşüncesini matematik düzene sokmağa çalışmıştır.
Kur'an "Düşünmüyor musunuz? Akıl etmiyor musunuz." buyuruyor. Kur'anın 854 yerinde ilim kelimesi geçmektedir.
Dekart" düşünüyorum öyleyse varım" sözleriyle varlık sebebini düşünceye bağlamıştır. Bu anlayış geri kalmış ülkelerde düşünüyorum öyleyse varım olarak değil vurun olarak algılanmıştır. Ve vurdular, halende vuruyorlar.
Bu noktada var olmak nedir diye sorulduğunda düşünmek ve hareket etmektir diyebiliriz. Hareket etmek evrenin süre gelen niteliğidir. Nitekim kıtaları taşıyan plakalar yılda 15 santim hareket etmektedir. Yirmi bin yaşındaki Everes dağı yılda üç ila beş milimetre büyümektedir .
İslamda da, Hıristiyanlıkta da insan evrenin efendisidir. İnsan otuz elementten yaratılmıştır. Beynimiz ortalama on milyar sinir hücresinden yapılmıştır. Ancak bugün bile beynin tamamına girilememiştir. Demek ki Aleksi Carrey'in "İnsan ki o meçhul " saptaması devam ediyor.
Biologlara göre dünyamızda sekiz yüz bin ile dokuz yüz bin civarında hayvan türü yaşamaktadır. İnsan türü genel olarak Akdeniz ırkı, Asya ve Amerikan tipi, Habeş ve Malezya tipi ile Avustralya, Seylan tipi olarak dörde ayrılır.
Son bilimsel araştırmalar maymunun evrimleşerek insana dönüşmesinin mümkün olmadığını
kanıtlamıştır. İnsan insan olarak maymunda maymun olarak yaşamda yerini almıştır.
Bilim "KENDİLİĞİNDEN OLUŞ DÜNYAMIZDA YOKTUR "demiştir.
Öyleyse ilk insanın nereden ve nasıl dünyamızda yerini aldığı henüz bilinmemektedir. 
Efsaneler var...
Kur'an ENBIYA suresinde "Canlı olan her şeyi sudan yarattık" buyuruyor. Doğumumuzda su, ölümümüzde de yine su. Korkut Ata "Suya ecel gelmez" buyuruyor. Bizim kültürümüzde "Su gibi aziz olasın " vardır: Koka kola gibi, pepsi gibi aziz olasın deyişi yoktur. Hazreti Musa Sudan gelen manasındadır.
Ancak şunu söyleyebiliriz ki insanın evrimleşmesi durmuş değildir. Ancak o kadar yavaş ki biz anlamıyoruz: Zira bizlerde evrimleşmenin içindeyiz.
Ve insan eskisiyle kıyaslanmayacak bir gelişme ve mutluluk ortamı içindedir. Buda gösteriyor ki evrimleşme uygarlığın, uygarlıkta evrimleşmenin yollarını açıyor.
İnsan "Güçler karmaşasıdır" diyen Hobbs bir çok düşünürü etkilemiştir. Bu karmaşa nedir diye irdelediğimizde insanın iç dünyasında merhamet. Şefkat, adalet bir kulvarda seyrederken diğer bir kulvarda menfaatler, tahakküm arzusu seyretmektedir. Demokrasisi oturmamış ülkelerde en önemli mesele hukuk ve yargıdır. Memur gibi çalışan insanlardan hâkim gibi karar vermelerini veya savcı gibi davranmalarını beklemek boşunadır.
Sir Thomas Browne "İnsan soylu bir hayvandır" açıklamasını yapmıştır ki bu sağlıklı bir
akılla vicdanlı bir gönlün birlikteliği demektir.
Kuranda tüm âlem insanda özetlenmiştir. Ve insanı halifesi olarak tanımlamıştır. Halife olmanın tek şartı da İLİM dir. Ve dinimiz ilmi. Allah'a inanmaktan önde tutar. Bu yüce anlayışın kabul edildiği dönemlerde İslam en büyük medeniyetleri var etmiştir.
Hiç bilenle, bilmeyen bir olur mu, iki günü birbirine eşit olana vah ne yazık ve ilim Çin dede olsa git onu bul diyen Peygamberler peygamberi Hazreti Muhammed’in “Taha suresinde ki “Rabbim ilmimi artır” yakarışını unuttuğumuz günden bu yana medeniyetlerin öncülüğünü başkalarına yaptırdık.
Mevlana yaradılışla ilgili olarak "Rüzgârı gizledin kaldırdığın tozu gösterdin" buyurmuştur.
Sokrat "Her şey insan içindir" derken Tekke şairi Şeyh Galip "Sen evrenin özüsün " ifadesinde bulunmuştur.
Anlaşılmaktadır ki insan, aklıyla, düşüncesiyle, gönlüyle evrende bütün canlılardan üstündür. Bu nedenle de Eşrefi mahlûktur. Filozof PLATON "İnsan hem en kutsal, ve hem de en kirli yaratıktır" demekten kendini alamamıştır. Doğrusu dünyamızda yaşananlara bakınca Platona hak vermemek mümkün değildir. Diri diri gömülenler, kıymık kıymık doğrananlar, eşi emseli olmayan zulümler, şeytanı baştan çıkartacak işkenceler hala varlıklarını sürdürüyorlar. Büyük düşünür Feyz-i Hindi bu konuda insana seslenerek "Gökten yücesin, topraktan bayağı, yokluk zulmeriyle bağlıysan toprak, ilahi nurun tecelligâhı isen arş'sın" diye haykırıyor. Yani diyor eğer içinde Tanrı'nın ışığı varsa sen Tanrıların soyundansın. Böyle değil de aksi haldeysen sen ancak bir gübresin, gübresin sen. Gübre hali sana yakışmıyor. Gübre olmaktan çık. Tanrı'nın ışığını içinde yaşat ve şahikalara yüksel. Senin yerin şahikaların olduğu yerdir. Unutma ki evren bir ham madde deposudur. Ona güzellik verecek olan sensin. Artık göbeğinin altıyla, kasıklarınla düşünmekten vazgeç. Tanrının ışığı olan fazileti içinde duy. Ve Tanrının halefi olduğunu da unutma.
Ne yazık ki unutuluyor. Oysa o mertebede olan insan için her yerde hak ve dost vardır. İster meyhane de olsun ister cami de olsun o hep hakkı ve dostu görür. Onun gördüğü dosttur, dost. Alain  "İnsanın vücudu İlahların mezarıdır" açıklaması ile insanı tanımlamıştır. Buna açıklık getirmek gerekirse söylemek istediği şey şudur: Sen ey insan sen beşer üstü varlıkların icmalisin. Yani sen sadece et ve kemik ve bir bağırsaktan ibaret değilsin: Sen bunları aşan yüceliktesin.  Mevlana "O, ben, ben oyum" yakarışındadır. Şuraya kadar yaptığım konuşmadan anlaşılmaktadır ki insan tek boyutlu bir varlık değildir. Bu nedenle de düşünürler farklı açıklamalarda bulunmuşlardır.
Gerçekte insan bir iştahlar ve ihtiraslar bütünüdür diyenlere göre insanın bir doyumsuzluğun içinde olduğu söylenir. Doğrudur. Bu konuda Şeyh Sadi Şirazi’yi dinliyoruz "Bu Dünya iki padişaha dardır. Ayni dünyada bir hasır on dervişe boldur." diyerek kanaat ehli ile muhterisin varacağı yeri göstermiştir.
Alman filozofu Kant "İnsan ahlak konusudur" demiştir. Yani insanlığın kalbi, gözü ve nuru
edeptir. Ve Allah'a giden yolların hepsi edeptir. Kant bu gerçekten hareket ederek "İnsan ahlak konusudur" demiştir. İnsan ekonomi konusudur dememiştir. Zira paranın dini imanı yoktur. Kıblesi de belli değildir. Paranın cemaatinin bir tek kaygısı vardır: Daha çok paraya sahip olmak. O paranın helaline haramına bakılmaz. Nereden gelirse gelsin. Yeter ki gelsin. Çünkü ona göre bankalar mabet, para mabuttur. Ve sonuçta mukaddesleri olmayanlar her türlü çukura rahatça inerler...
İslam orduları İran'ın hazinelerini ele geçirdiği zaman Hazreti Ömer. “Eyvah, eyvah bu para İslam'ı (Müslümanları) bozacak” diyerek gözyaşı dökmüştür.
Hazreti Peygamber ben güzel ahlakı tamamlamağa geldim buyuruyor. Doğru olmak, dürüst olmak ve İmam-ı Caferin deyişiyle Allahın nuru olan tevazu sahibi olmak, haramdan uzak yaşamak, yalana, hileye itibar etmemek, fitne ve fesadın zeminlerinde dolaşmamak ,adil olmak, hakşinas olmak, hoşgörülü olmak yani ALLAH'IN AHLAKIYLA TAHALLUK ediniz anlayışına sahip olmaktır, insandan istenen. Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu Osman Gazi'nin "Bey Yalan söylemez: Devletin temelinde yalan olmaz ilkesi Osmanlı İmparatorluğu'nu 623 yıl yaşatmıştır.
"J.J.Rsso "Yaradan’ın elinden çıkan her şey güzeldir. İnsanın elinde yozlaşıyor" tespitini yapmış.
Mevlana "İnsan düşünceye sığmayacak kadar yücedir" anlayışını yaşama geçirmiştir.
Şeyn Edebali'nin Ertuğrul gaziye verdiği öğütte "Ey oğul insanı yaşat ki yaşayasın." denmiş olmasına rağmen yaşananlar farklıdır. Delfi’deki Tapınağın ön yüzünde 2500 sene önce
yazılmış "Kendini bil, kendini tanı "sözüne karşın kim tanıyabilmiştir ki… Daha kim bilir kaç bin sene geçecek ve insan üzerinde ki farklı görüşler devam edecek. Ancak şunu kabul etmeliyiz ki bu kendini bil sözü düşünce sistemin temel taşıdır.  Sokrates kişi bilmediği için kötüdür. Kötülükten kurtulmanın da yolu bilgiye yönelmektir demiştir. Biz millet olarak acaba kendi insanımızı inşa edebildik mi? Nasıl edebilirdik ki her siyasi iktidar kendine göre bir modeli uygulamaya koydu. Oysa Cumhuriyetle birlikte "Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür "nesillerin yetiştirilmesi benimsenmişti. Ve bu nesiller "Kökü mazide olan atinin" takipçileri olacaktı. Bu anlayıştır ki Yahya Kemale "Süleymaniye de Bayram Sabahı"nı yazdırmıştır.
"Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede... Bir mehabetli sabah oldu Süleymaniye de. Gördüm ön saf ta oturmuş nefer esvablı biri. Dinliyor vecd ile tekrar alınan tekbiri, ne kadar saf idi siması bu mümin neferin. Ulu mabette karıştım vatanın birliğine.  Çok şükür Tanrıyı gördüm bu saatlerde yaşayanlarla beraber bulunan ervahı" Bu şiirde sen, ben yok.
Bu şiirde yalakalık yok.
Bu şiirde öfke yok.
Ne var TEVHİT var.
Senin kültürün senin insanın var. Platon "En büyük iyi Tanrıca bir iş olan Adaleti gerçekleştirmektir." Silahsız bir bağımsızlık savaşını veren ve Hindistan’ı bağımsızlığa kavuşturan Gandi de bu konuda "Adalet Tanrının ismidir" buyurmuş. Bizim kültürümüzde adaletin olmadığı yerde cehennemin ateşi vardır anlayışı egemendir. Yıllar var ki düşünürler "Dünyamız nereye gidiyor "diyerek soruşturuyorlar. Bilinen o ki bir insanın insanlığı yoksa dini yoktur. Aklını kullanmazsa insanlığı yoktur. Avrupa maddeyi fethederken kendini yani insanı unuttu. Ve buhranlar sökün etti. Oysa her gün yeni evrensel yasalar çıkarılıyor. Kurumlar kuruluyor ama ne felaketler azalıyor ne insan elinden çıkan ölümler azalıyor. Bilim adamları insanın bugün içine düştüğü duruma bakıp "Sende kaybolacaksın: Sen de yok olacaksın: Tıpkı Dinozorlar gibi: Çünkü sen insanlığını unuttun. Sen teknolojiye teslim oldun: Oysa senin bir gönül dünyan, bir ruh dünyan vardı. Sen sevgi nedir aşk nedir bilirdin. Sen şimdi bunların olmadığı bir dünyada yaşıyorsun: Senin yaradılış sebebin bugün yaşadıkların değil. Sen insan  olmaktan vazgeçtin. Sen de dinozorlar gibi haritadan silineceksin sözlerini yineliyorlar.
Hal bu ki insan yaratılışın son şaheseridir. Ve bu şaheser ülkemizde en ucuz şeydir. Bilinen bir gerçektir ki uygarlık, insana verilen değerle ölçülür. İnsana değer veren ülkeler birinci ligde oynuyorlar. Vermeyenler devamlı küme düşmektedirler. 
Tanrının beğenisini kazanan insan Özgür ve uygar olan insandır.
Editör: Engin KÖKLÜÇINAR
(Tarih: 26-03-2014, 10:27:56 Güncelleme: 17-04-2014, 09:48:56)

9 Mayıs 2014 Cuma

MERKEZ'DE TECRÜBELİ AKTÖRLER SAHAYA İNİYOR (1+2), HÜSEYİN HAKKI KAHVECİ

Merkez’de tecrübeli aktörler sahaya iniyor (1)
Hüseyin Hakkı KAHVECİ, 07 Mayıs 2014 Çarşamba
Maalesef, Merkez Sağ’ın marka isimleri bugün farklı mekânlarda kalabalıkları coştururken ya da sessiz kalırken atı alan Üsküdar’ı geçiyor. Bugünden itibaren Ankara ve Türkiye’nin her tarafında çok önemli olgunlaşmış bir süreci yazama gereği duydum.
2013 Haziran ayından itibaren bazı eski milletvekilleri, kaldı ki bunlar Çaplı, Korkmayan ,Candan adamlar. Bundan önceki yıllarda siyasette genel başkanlık dahi yapmış isimlerde Haziran’dan itibaren bir hareketlenme başlamıştı.
Yani ismini telaffuz etmediğim isimler Teyyare isimler değil.
Siyasette marka olmuş isimler. Kaldı ki bu isimlerden bazıları DP Genel Başkanı Gültekin Uysal’ı kongreden önce davet ettiler. Hatta Çetin Açıkgöz’le bizzat görüştüler. Yani DYP genel başkanıyla. Uyardılar. Hatta ve hatta seçimin sonucunun Sıfır olacağını söylediler.
Genç ve yakışıklı olmak siyasette pirim yapmıyor. Siyasette birikim ve hareket pirim yapıyor.
Gelinen noktada isimlerin oluşturduğu çok güçlü halka, AKP’nin sahaya saldığı isimlerin “Yeni parti kuruyoruz” muhabbeti ile Merkez oluşumu pasifize etme girişimi başarıya ulaşamadı.
Çünkü bahsi geçen yirmi beş kişilik ana kadronun tamamı bizatihi açıklamaları gündem olan siyasi forvet diyebileceğimiz isimlerden oluşuyor.
Bu isimlerin içerisinde Sol cenahtan, Merkez Sağ kanattan, Muhafazakâr yapıdan, Merkez ve Liberal yapıdan çok önemli isimler yer alıyor.
Mesela açık ve net söyleyeyim. Muhalefete 30 Mart Seçim avansı veren hareketin ana kadrosu, eğer seçimlere girmiş olsaydı, Antalya, Mersin, Adana, Yalova gibi AKP, CHP ve MHP’nin aldığı illeri öyle az farkla değil, büyük bir farkla alırdı. Başka bir şey daha söyleyeyim. Ana kadro en aşağı büyüklü, küçüklü yüze yakın ilçenin belediye başkanlığını kazanırdı.
Ama şunu dediler.”30 Mart Seçimleri Milat Olacak. Muhalefete bu şansı veriyoruz. Sonra kimse kalkıp demesin… Ayağımıza çelme taktılar.”diyerek destek verdiler. Bu konuda Yalova ve Adana örneğini yüzde yüz hareketin bu illerde muhalefete verdiği destekle seçimin sonucunun bu şekilde çıktığını teyit edebilirim.
Hareketin beyin takımında yer alan isimleri AKP adına pasifize edilmek için başlarına da Prof unvanı olan ve on iki yıldır AKP saflarında yer alan isimler tarafından pasifize operasyonu yapılmaya çalışıldı. Fakat AKP’ye yakın isimlerin hesap etmediği tek şey “Siyasete Dönmesi Muhtemel İsimlerin zekâ yönünden karşı taraftan daha zeki olmalarıydı. Biliyorlardı ki oyalanarak pasifize edilecek ve AKP’nin önünde oluşabilecek engeli kaldırma amacı güdenler vaatte bulunu-yordu.” Efendim merkez oluşum falan, filan muhabbetini yemediler.
Şimdi Demokrat Parti veya Doğru Yol Partisi veya diğerleri bu çatıya çağrıldıkları halde maalesef gerek görmediler. Binde Sıfır oy oranlarıyla seçimden çıktılar. Hala başarılı olduklarını söylü-yorlarsa bu züldür.
Ve DP ‘li Muhtar Mahramlı’nın ,Demokrat Zafer’de ;Yekta Yaktı’ya verdiği röportajı okudum.Mahramlı bir çok şeyi doğru söylemiş.Fakat Uysal’ın 2011 Haziran seçimlerinde DP’den neden milletvekili adayı olmadığını söylememiş.Ya da kendisinin,ya da bugünkü DP ‘ye binde sıfır çektiren kadrosunda yer alanların…
Muhtar bey umarım bunlara da cevap verir. Fakat inanmak ne kadar önemliyse başarmak o kadar önemlidir. Başına koyacak olduğun adamın yani Lider olacak kişinin yaptığı açıklamalara bakarsa Mahramlı bey, görecek ki Nevval Sevindi’nin söylediği gibi Gargara yapılıyor.
Merkez’de çatının adresi mevcutlar değil. Yeni bir adres (2)
Hüseyin Hakkı KAHVECİ, 08 Mayıs 2014 Perşembe
Binde sıfırlık oylarıyla çatı biziz diyerek gezenlere gülüyorum. Çatı sizseniz o zaman neden binde sıfırsınız? Cevap veremezler. Merkezi çökerten isimler sözde merkezde toplanma çağrısı yapıyor. Onlar bu çağrıyı yaptıkça Merkez’İ işgal etmiş olan AKP iktidar olmaya devam eder.
DYP ve ANAP’ın geçmişteki en büyük hatası milletvekili olarak parlamentoya soktuğu isimlerdir.
Şöyle bakalım; Cemil Çiçek TBMM Başkanı olarak siyasi hayata Anavatan Partisinde başladı. Aynı şekilde Abdülkadir Aksu, Vecdi Gönül gibi isimler bugün nerede? AKP’deler ve AKP’nin kurucuları arasında yer aldılar. Peki, bu isimlerin geçmişinde siyaset yaptıkları yerden farklı olarak AKP’de ne vardı ? Bana göre artı hiçbir şey yok. Fakat kendilerini 1980’lerde Merkez Sağ, Milliyetçi veya derin devlet diye konumlandırarak bugün hala o sıralarda oturuyorlar.
Adlarını duymaktan, yüzlerini görmekten bezdik. Fakat onlar hala oralarda siyaset erbabı olarak oturmaktan bıkmadılar.
Sahi bugün DYP ‘de milletvekilliği ve bakanlık yapmış ona Köksal Toptan, Hasan Sağlam gibi isimler veya Meral Akşener, Celal Adan, Sümer Oral, Bahattin Şeker gibi isimlere Merkez Sağ neyi vermedi? Hepsini bakan yaptı. Bir laf vardır. “Sizleri Adam eyledi” diye, bugün neredeler?
Menfaatleri neredeyse oradalar. Boş insanların hala siyaset sahnesini boşa işgal ettiği yerdeyiz.
Ayıbın daniskası burada başlıyor. İnsana sorarlar? Hani sen merkez sağdın? O da cevap verir. Biz gömlek değiştirdik.
Dün yazımda belirtmiştim. Merkez sağ, ortanın solu veya sol,sağ kavramları artık bitmiştir. Tek bir kavram kamıştır. O da Milli Veya Gayri Milli.
Bu kavramın oturacak olduğu yer Merkez’dir.
Bugünlerde Türkiye genelinde devam eden hummalı çalışma kısa bir süre sonra bir deklaras-yonla Türkiye’ye açıklanacak.Her kim gayri milli cephede yer almışsa ben gömlek değiştirdim diyerek Milli cepheye dönemeyecek. Tabi yapılan ihanetlerin hesabı kişinin kendisinden sorulmasa bile çocuğundan, torunundan bir gün elbet sorulur. Hayat böyle rövanş veriyor.
Yolsuzluk ve rüşvetin artık Günah Ve Suç olmadığı bir Türkiye’de yaşıyoruz. Rüşvet ve yolsuz-luğun adı kimine göre havuz oldu. Kimine göre ise himmet. Bu toplum 2002 ‘ye kadar uygarlaşmaya çalışırken şimdilerde kabile kanunlarının geçerli olduğu örneğini Yemen, Somali,Sudan’da göreceğiniz şekilde yönetilmeye çalışılıyor.
Hukuk adı altında kurumsallaştırılan onlarca yılın birikimi çöpe gitmiş. Hukuk artık kendi kendisini yargılama noktasına gelmişken, Türkiye için zaruret Muhalefetin yapamadığını yapacak Yeni Bir Muhalefetin bugün için oluşmasıydı. Şimdi bu oluyor. Kimse kalkıp şunu demesin. Efendim MHP barajı geçemezse, iyide geçtide ne oldu? Kürsülerden konuşmak millete çözüm olmuyor. MHP bu haliyle bu kadar yaşanana rağmen Sağ seçmen dediğimiz kitleye kendisini kabul ettiremiyor.
Ya CHP, bunca muhalefete ve argümana rağmen sonuç CHP içinde maalesef. Seçimden önce ekranlarda sandık başında yüz binleri diktiğini söyleyen MHP ve CHP sandık başına kimi diktiğini fark edememiş.
Benim oyumu koruyamayan, bu mücadeleyi veremeyen muhalefeti ne yapayım. 2015 Genel seçimlerine kadar Muhalefet boşluğunu dolduracak, 2015 genel seçimlerinde iktidara alternatif olacak Merkez ‘in açıklanmasına çok az kaldı. Maalesef muhalefete ve iktidara bugünden sonra Yeni muhalefet çok fazla pirim vermez. Benden söylemesi. Muhalefete verilen on iki yıllık avansın sonucu bu. Kaldı ki siyasetin büyüklerinin rahatsızlığı her ne kadar AKP’dense bile en büyük rahatsızlıkları muhalefetin başarısız olmasında.
Ülkeme hayırlı olsun. (ANAYURT: 07/08 MAYIS 2014)