Ahmet (Yalavaç) YALVAÇ; Makine Yüksek Mühendisi, Enerji Uzmanı, Gazeteci, Araştırmacı-Yazar,
21 Ocak 2014 Salı
TÜRK MİLLETİ BİLSİN Kİ!..
SEVGİLİ
VE DEĞERLİ HALKIMIZ
BİLSİN
Kİ !..
Cumhuriyet
tarihinin en ağır bunalımlarından birini yaşamaktayız.
Türk
milleti bu süreci de elbette sonlandıracaktır. Şimdilik sorumluları ve
suçlarını tespit dönemindeyiz. Tedip ve tazmin dönemleri de gelecektir.
Şafak
yakındır.
Yeni
şafak, en az 1946’daki kadar demokrasiye, en az 1955’deki kadar kalkınmaya, en
az 1966’daki kadar sanayileşmeye dönük bir heyecanla sökecektir.
Bunalımın
ağırlığı ve bağlantıları, milli atılımın, inkılâpçı ve sosyal adaletçi bir
programla yürütülmesini zorunlu kılmaktadır.
Gücümüz;
19 Mayıslarda, 7 Ocak 1946 şafaklarında denediğimiz birikimlerdedir.
Aşağıda
7.1.2014 tarihli bir değerlendirmeyi sunuyorum:
Hasan
KORKMAZCAN
20. Dönem TBMM
Başkan Vekili
46 Şafağı’nda Demokrat Parti
İki
yüz yıllık bunalımlı arayış dönemlerinin sonunda, 7 Ocak 1946 tarihinde Türk
siyaset tarihinin en önemli adımlarından biri atıldı. Demokrat Parti kuruldu.
Altmışlı
yıllardan seksenli yıllara kadar, benim çok dinlediğim “Biz 46 Şafağı’nda Yola
Çıkanlar” tanımlaması, merkez- merkez sağ siyasetin ortak kimliği oldu. Bu
söylemi, demokrasi döneminin önemli hatiplerinden Talat Asal, Ali Naili Erdem
ve Cevat Önder’in davudi seslerinden hâlâ duyar gibiyim.
Demokrasi,
milli değerler, hukuk devleti, halka hizmet bilinci, faziletli yönetim,
Cumhuriyetin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, egemen ve bağımsız bir
toplum olarak dünya milletleriyle yarışmak, dünya barışına katkı, evrensel
kültürü halkı Müslüman ve laik yönetimi benimsemiş bir millet olarak
zenginleştirmek, dayanışma ruhuyla kalkınmasını bir arada gerçekleştirerek
huzur ve refah toplumuna uzanmak hepimizin ortak hülyasıydı....
Her
dara düştüğümüzde, her rehavete kapıldığımızda “46 Şafağı’nı” hatırlamak bize
yeni bir başlangıç yapmanın enerjisini verirdi. Yeni başlangıçlar için hiçbir
koşul bizi yılgınlığa ve bezginliğe itemezdi.
“1946
Şafağı’nda Yola Çıkanlar” bilinci, millet hizmetinde üç-dört kuşağı kozmik bir
eylem bulutu gibi sarmıştı.
1957
Seçimleri’nin sonuçlarını Isparta Demokrat Gazete’nin matbaasında şafak vaktine
kadar izlemiştim. O yıllarda Celal Bayar’ı, İsmet İnönü’yü, Tevfik İleri’yi,
Said Bilgiç’i, Suphi Baykam’ı, Fethi Çelikbaş’ı salonlarda ve meydanlarda
dinlemiştim. Adnan Menderes’le şafak vakti yollara düşüp temel atma
törenlerinin haberlerini yazmıştım. “Kıbrıs Türk’tür, Türk Kalacaktır”
sloganlarıyla mitinglerde konuşanlardan biri olmuştum.
27
Mayıs darbesi bu coşkuyu durdurdu. Adeta ırmağın yatağını değiştirdi. Daha önce
halktan yönetime, partilerden halka geçen enerji akımı kesildi.
Büyük
şairimiz Yahya Kemal Beyatlı’nın “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” şiiri, içinde
her sınıftan Türk insanının bulunduğu bu sinerji yumağının en güzel tasviridir.
İşte,
27 Mayıs’ta kaybedilen bu ruh olmuştur.
Anadolu’nun
büyük ozanı Homeros da her destan bölümüne güzel Anadolu’nun şafaklarını
anlatarak başlar: “Toprakların üstünde uyanan Şafak kızı, gül parmaklarıyla
ufukları boyarken kahramanlar yola koyulur.”
Bu
Anadolu Şafakları, bu binlerce yıllık yurdumuzun hep taze başlangıçlara
yönelten çağrıları, atalarımızı “Uzak Asya’dan” İstanbul’a, Roma’ya, Viyana’ya
koşturmuştur.
1946
Şafağı da, Milli Mücadele kahramanlarını elbirliğiyle demokratik rejimi kurma
görevine ulaştırmıştı.
Zamanın
Milli Şefi de, zamanın muhalefet liderleri de TBMM’nin İstiklal Madalyası’yla
onurlandırdığı gazilerdi. Onlar, Mustafa Kemal Atatürk’ün silah, siyaset ve
dava arkadaşlarıydı.
1950-1960
arasındaki kavgaları da sert oldu. Kırıcı oldu. Fakat bugüne kadar her kalite
erozyonunda dönüp örnek aldığımız, devlet yönetiminin faziletli uygulamalarını
da Türk tarihine onlar yazdılar.
1961
sonrasında bizler yine 46 Şafağı’nın ilhamlarıyla demokrasiyi yeniden inşa
etmeye koyulduk.
1971
sonrasında yeni darbe saldırılarına 46 Şafağı’nın bilinciyle karşı koyduk. Bu
yıllarda, demokrasinin yaralarını sarma konusunda İnönü-Bayar yakınlığına
tekrar tanık olduk. Milli Mücadele’de yorgun vatanı kurtarmada birbirlerini
tamamlayan rollerindeki gibi demokrasi görevi üstlendiklerini gördük.
7
Ocak 1946’da atılan demokrasi adımı tıpkı Kuvay-ı Milliye gibi, halkımızın
tarih boyunca bağımsız ve egemen bir millet olarak “kendi iradesini devlet
hayatına hâkim kılma” arzusuyla başlamıştır.
Biz,
“1946 Şafağı’nda Yola Çıkanlar” her zor dönemeçte yeniden fazilet yolculuğuna
çıkacak enerji, umut, kuvvet ve kudrete sahip olduk.
Yeniden oluruz.
Etiketler:
Ahmet Yalvaç Enerji Uzmanı,
Ahmet Yalvaç Makina Yüksek Mühendisi,
Araştırmacı Ahmet Yalvaç,
Gazeteci -Yazar Ahmet Yalvaç,
HASAN KORKMAZCAN,
Kaynak Uzmanı Ahmet Yalvaç,
mustafa nevruz sınacı
18 Ocak 2014 Cumartesi
Önseçim yapmayan partiye oy vermek gaflet, dalalet ve hıyanettir!..
Mustafa
Nevruz SINACI
Eğer
bir hafta önce İçişleri Bakanlığı’na kuruluş bildirimini veren “Partiya
Demokrata Kürdistane Turkiya, PDK-T/Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi”ni
saymazsanız; Ocak 2014 ayı itibarıyla Türkiye’de kurulu 78 siyasi parti var. Yüksek
Seçim Kurulu Başkanlığı, 02 Ocak 2014 günü bunlardan 25 adedinin, 30 Mart 2014
tarihli yerel seçimlere fiilen katılma ve aday gösterme hakkının bulunduğunu,
kalan 53 partininse böyle bir haklarının olmadığını açıkladı.
Şimdi ortada iki
mesele var.
Birinci mesele: Başta İçişleri
Bakanı, Hükümet ve AKP olmak üzere bilâhare (ycbs) Yargıtay Cumhuriyet Baş
Savcılığı, Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi ile ülkede mevcut
bilumum Hâkim / Yargıç, Cumhuriyet Savcısı, Ana muhalefet, topyekun Muhalefet
ve memleketin tüm siyaset kurumları ile onurlu ve sorumlu kişilerinin sınavıdır...
Halihazır T.C. Anayasası, 298,
2820, 2839 ve 2972 Sayılı Kanunlar ve ilgili mevzuata bütünüyle aykırı olarak (siyasi
parti namıyla) de’Facto anarşist-terörist, bölücü-ırkçı örgüt ve radikal organizasyonların
varlığına rağmen, bir de bu aleni olana izin verilirse; Yukarda sayılı kişi ve
kurumların tamamı gayrimeşru, yok hükmünde, hıyanet ve gafletle malûl demektir.
İkinci mesele çok enteresan ve Türkiye’de
bir ilk!..
Türk siyaset tarihinin kara
lekesi, politikACI’ların elemli yüzkarası, tam bir aymazlık, pişkinlik ve halk
dalkavukluğu. Apaçık bir hak-adalet, hukuk ve demokrasi gaspı, ikiyüzlülük,
çifte standart ve nihayet insanlık ayıbı! TBMM’nin kürsü yüzünde yazılı:
“Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir” emir, ikaz ve hatırlatmasına
rağmen, adeta kinayeten insanları: Anayasa ve kanunların verdiği yetkiyi
kullanmaktan alıkoyan;. Seçmenin bilgi-katkı, öneri ve iradesine başvurulmadan,
“idarenin muhatabı insan, devlet idaresinde millet idaresini tayinle mükellef seçmene
rağmen” parti sahipleri tarafından resen hazırlanmış “keyfi bir aday listesini”
kerhen tasdik ve adeta bir noter gibi onaylama mecburiyetinde bırakan ilkel,
insanlık, hukuk ve ahlâk dışı, antidemokratik ve despotik uygulamalar...
25 Parti ve sadece “BİR ÖNSEÇİM”
Evet, 30 Mart 2014 Mahalli İdare
Seçimlerinde sadece bir yerde; Saadet Partisi Bingöl İli, Merkez İlçe’de;
“mahalli teşkilât, partili üyeler ve halkın isteği üzerine” Yargı denetimi ve
Seçim Kurulu gözetiminde ÖNSEÇİM
yapılıyor. Başka yok!.. Oysa “Önseçim”,
demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsuru kitle partilerinin vatandaş
sıfatıyla insana ve yasaya verdiği değer, partiye kayıtlı üyelerin hak ve
hukuklarına riayet, adalet, hukuk ve demokrasiye karşı olan saygı ve
sadakatlerinin göstergesidir.
Şu hale nazaran: Her ne kadar
2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu ve mütedair mevzuat zorunlu hallerde ve
önseçimim imkânsız olduğu durumlarda “başkaca yoklama usullerine izin vermiş
ise de” bu istisnai bur durumdur. Asla “bütün seçim bölgelerini kapsayabilir”
anlamına gelmez. Bir şekilde “merkez yoklaması” olarak algılanabilecek “temayül
yoklaması” ve diğer usul ve esaslar dâhilinde yapılan uygulamalar hukuki,
ahlâki, insani ve tümüyle yasal değildir.
ÖNSEÇİM yapmayan partilere oy vermemek
gerekir.
Bu nedenle sevgili halkımız ve
eğerli seçmenlerin; Bizzat taraf olmadıkları, üye veya delege sıfatıyla şahsen katılarak
hür iradeleriyle taraf olmadıkları.; Yargı Denetimi ve Seçim Kurullarının yasal
gözetimi altında belirlenmemiş; ÖNSEÇİM
yapılmadan tayinle gelmiş ya da “adaylık sıfatını satın almış” cebren dayatma, dallama, sallama adaylara
kesinlikle itibar etmemeleri ve asla oy vermemeleri insani ve vicdani bir
vazifedir.
Aksi takdirde: Seçimlerin ahlâki
ve hukuki nedeni, toplumsal sözleşmenin mutlak gereği olan “Millet iradesinin
devlet idaresinde temsili ve egemenlik hakkının halk tarafından kullanılması”
imkânı ortadan kalkacak. Ayrıca: 2820 Sayılı Kanunun 93. Maddesinde, millet
adına amir “siyasi partilerin, bütün parti içi çalışma, seçim ve faaliyetleri
demokrasi esaslarına uygun olmak zorundadır” hükmü askıda kalacaktır.
Unutmayınız ki!...
Demokrasi olmazsa ilim olmaz, adalet gider,
devlet biter, hak batıla iblâğ eder.
Etiketler:
Ahmet Yalvaç Enerji Uzmanı,
Ahmet Yalvaç Makina Yüksek Mühendisi,
Araştırmacı Ahmet Yalvaç,
Gazeteci -Yazar Ahmet Yalvaç,
Kaynak Uzmanı Ahmet Yalvaç,
mustafa nevruz sınacı
3 Ocak 2014 Cuma
Atatürk'ün "Millet Memuru"
ADALETİN
MUTFAĞINDA
BİR FAZİLET ABİDESİ
Mustafa
Nevruz SINACI
Bu gün siyaset yapmayacak ve
siyasetten konuşmayacağız...
Ama
dönem itibarıyla, siyasi partilerin ve siyasetin hayat bulduğu; Sevk, idare,
idame, kontrol ve koordine edildiği adalet, hukuk ve hakikat mutfağına şöyle
bir bakacağız.
ŞEREF AYDOĞAN (YCBS) |
Hani,
merhum İsmet İnönü’ye bir söylem izafe olunur; “Kafasında kırk tilki dolaşır,
lâkin hiçbirinin kuyruğu bile, mümkün değil bir diğerine değmezdi…” Demem o ki,
bu hafta hayırlısıyla “merhaba” dediğimiz 2014 yılı itibarıyla Türkiye
Cumhuriyetinde irili ufaklı tam 78 siyasi parti mevcut. Bunlardan ez az 60 – 65
tanesi usulen, şeklen, muvazaa (tartışmalı, bir başka partinin yedeği,
müstakbel ikamesi, stepnesi) cihetiyle ve bilhassa günü gelince (seçim
arifelerinde) pazarlık masasına konulmak için vardır. Bir kısmı da, yasal
boşluk, ayrıcalık, imtiyaz ve istisnalardan yararlanarak “dokunulmaz tüzel
kişilikler üzerinden çıkar sağlamak amaçlıdır. Bazıları da radikal uç ve
unsurların at oynattığı, (görünürde ve resmiyette herhangi bir kötü sicili
olmayan) De’Facto menfaat örgütlerinin cirit attığı yerlerdir.
Biz,
muhtemelen bunların arasında yer alan iyi, namuslu, dürüst, tarafsız, bağımsız,
onurlu ve sorumlu; Hukukun üstünlüğüne sahip ve bütün unsurlarıyla saygılı
gerçek demokrat kitle partilerini tenzih ederiz. Zira unutulmamalıdır ki
“Siyasi Partiler İnsan Hakları, Adalet ahlâkı, Hukuk ve Demokrasinin
vazgeçilmez unsurlarıdır.”
İşte
bu nedenle ülkemizde 50 yılı mücavir bir süredir adalet yok. Hukuk tartışmalı,
“kalkınma-gelişme, ilerleme, özgürlük, güvenlik, bilim, toplumsal mutluluk,
şerefli, helâl ve dürüst zenginliğin teminatı demokrasi, külliyen yok
hükmündedir.” Kimin sayesinde? Elbette mevcut ve mer-i siyasi parti nam
teşekküllerin bir kısmının!.. Şimdi sözün özüne gelelim:
Devlette
her sektörün idare, idame, takip, kontrol, kanun ve kurallara göre koordine
edildiği bir sorumlu daire vardır. Elbette, bu siyasi partilerin de, takip,
kontrol ve koordine edildikleri bir devlet ünitesi var. Kendi özel yasası ve
2820 Sayılı Siyasi Partiler Kanunu gereği, Yargıtay Cumhuriyet Baş Savcılığı
bünyesinde kurulu “Siyasi Partiler
Bürosu”…
Ama
yukarıda “mutlak surette namuslu, dürüst, demokrat, adalet ve hukuka hakkıyla
vakıf, sahip ve saygılı” olanları istisna ederek tanımlayıp, kısaca durumlarını
açıkladığımız; Nevi-i şahsına münhasır Türkiye Cumhuriyeti partilerini hukuki
yönden takip, kontrol, idare ve istikrarla (yol kazası, faaliyet arızası,
sahtekârlık, yalancılık, idareyi kandırma olmadan ve birbirlerine karşı
saygılı, mesafeli konumda) faaliyet göstermelerini sağlamak, gerçekten de
dünyanın en zor, en çileli, belâlı, yorucu ve meşakkatli işidir!..
Peki, yozlaşmış bir
yapıda bu nasıl mümkün olmakta?.
Cevap: “adaletin
mutfağı”, yani “Siyasi Partiler Bürosu” sayesinde
İfa
ve icra ettiği görev, taşıdığı sorumluluk, hayati varlık ve ağırlık bakımından;
En az bağlı bulunduğu kurum olan “Yüksek
Mahkeme” kadar önemli bir ünite. Yıllar önce basiret, feraset ve beka
sahibi nadirden bir “umur-u devlet” eşhasınca keşfedilmiş bir “fazilet abidesi”
etrafında ve Atatürk’ün “millet memuru” tarifi muvacehesinde; Fedakâr, vefakâr,
hak, hukuk, adalet ve sadakat ilkeleri etrafında halkalanmış, görev şuuru
içinde bir grup memur…
İfrat
değil, tefrit değil, abartma hiç değil!.. Ben bu daireyi yıllardır bilirim.
Bu
görevi özveriyle 30 yıldır yürütmekte olan, sevgili ve değerli Müdürümüz Şeref
Aydoğan’ın kurmuş olduğu düzen (sistem) sadece ben değil, her hangi bir siyasi
partili olup da, kendisini tanımayan, bilmeyen, takdir etmeyen kimse yoktur.
Şeref Aydoğan ve değerli mesai arkadaşları Türk Siyaset hayatının “idame ve
idare” makamında çok saygın bir yere sahip olmakla; Burada, izninizle Şeref
Aydoğan’ı biraz tanıtmak istiyorum:
ŞEREF
AYDOĞAN:
1949 Yozgat-Çayıralan, İnönü köyü doğumlu. İlkokulu kendi köyünde,
Ortaokul ve Liseyi Ankara’da bitirdi. Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Matematik
bölümünü memuriyette tamamladı. Hem çalıştı, hem okudu. Bu arada evlendi, aile
geçindirdi. Vatani görevini Yedek Subay olarak Ağrı-Patnos’ta yaptı. Evli ve üç
çocuk babasıdır...
İyi ki varsın Şeref Aydoğan, keşke
bütün devlet memurları da senin gibi olsa…
Etiketler:
Ahmet Yalvaç,
Ahmet Yalvaç Enerji Uzmanı,
Ahmet Yalvaç Makina Yüksek Mühendisi,
Araştırmacı Ahmet Yalvaç,
Gazeteci -Yazar Ahmet Yalvaç,
Kaynak Uzmanı Ahmet Yalvaç
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)